14 Temmuz 2012 Cumartesi

Zihin

Çok sevdiğim tabağın içine mısır gerveriğini doldurmuş, aklımı okuduğum kitaptaki karakterin yaşadıklarından almaya çalışarak bilgisayarın ekranına gözlerimi dikmiş, bir yazı okumaya çalışıyorum.
Unutuyorum bazen, burda yazılanlar robotlar tarafından yazılıyor, gerçek hayatta kimse internet kullanmıyor zannediyorum. Ama değil. Gerçekçi, ikna edici ya da inandırıcı gelmediğinden belki. Hayal dünyası geniş bi insanım, beynimin imgeleme kısmı tatmin edici bir şaşırtıcılıkla sağlamdır da; ama görmediğim ellerin, bilmediğim zihinlerin yazdıkları uzak geliyor nedense bana.


Havuzda on üçüncü turdan sonra nefes nefese duruyorum. Ellerimi kenara koydum, gözlerini üzerime dikmiş kızın başka bi tarafa bakmasını bekliyorum. Niye bakıyor bana yarım saattir? İzlenmekten huylanırım. Kim sever ki? 
''Doğru'' diyorum içimden, ''çok göreceli bi kavram. Hayatta neyin doğru neyin yanlış olduğunu insanlar adına tayin edip belirlemeye çalışıyor herkes. Ama hayat siyah ya da beyaz değil hep. Başka renkler de var. Ara renkler. Mutlak doğru ya da yanlıştan bahsedemezsin.''
Kafamı suya sokuyorum, iki kulaç atıyorum. ''Şimdi, burada, bunları neden düşünüyorum ki. Hiç ölmüyor içimdeki felsefeci çocuk..''


Nefes al; birinci kulaç, ikinci kulaç, üçüncü kulaç, dödüncüde soldan nefes al, kaçırdın... Birinci kulaç, ikinci kulaç, üçüncü kulaç, ayaklarını daha hızlı çırp, işte böyle...


nefes al.