11 Mayıs 2012 Cuma

Yenilik


Sen bir sonu beklerken, yepyeni bir sen çıkar karşına. hani bir kapı kapandı diye üzülürsün, hani bir el gırtlağına yapışmış, hani ölecekmişsin, hani ciğerlerin sökülüyor hissi yüreğinin tam ortasında, artık seninle yaşayan bir uzvun haline gelmiş... İşte oradaki uçurumdan.. atlayabilirsen eğer olacakları bilmek istersen diye yazıyorum bunu.


O uçurumdan atladığında parçalara ayrılıyorsun önce. Sahipsiz kalacak parçalarım diye endişelenirken buluyorsun kendini. ''Garip,'' diyorsun ''ölüyorum ama bu umurumda değil, parçalarıma ne olacak onu düşünüyorum...'' Giderek savrularak hızla aşağı çakılıyorsun. Yaşadığın kötülükler, olumsuzluklar biniyor omuzlarına. Daha da ağır geliyor, fakat bununla bitmiyor, yenisi, hep yenisi oluyor. Sen acı içinde kıvranıp, artık daha fazlası mümkün değil diye düşünürken, çok daha kötülerini görüyorsun.


İşte o noktadan sonra, yani en dipteyken tuhaf bir şey oluyor. Artık önünde iki şansın var: ya parçalandığın yerde yanıp kül olacaksın; ya da küllerinden doğacaksın. İşte insanları ''güçlü'' ve ''güçsüz'' yapan ayrım da bu nokta oluyor. Eğer en dipteyken bile içinde küçük bir kıvılcım varsa yaşamaya dair. İşte o zaman tüm dünyanın kapıları sana açık oluyor. Küllerinden doğma fırsatın oluyor. Binlerce, milyonlarca kez yenilsen, yine bir umudun oluyor. Yenilendikçe hep yeni bir sen, yeni bir hayat oluyor.


O yeni hayat da kendine verdiğin ikinci bir şans, yeniden dibe vurup vurmayacağını bilmediğin.
Belki çok daha iyilerini, belki daha beterlerini göreceğin.

Ölmekten daha zevkli değil mi?